Türkiye ve Orgları -1-


Türkiye ve Orgları -1-

Kilise orgunun prensipleri ve ülkemizdeki faaliyetlere ilişkin bir önceki yazdığım yazıda orglarımızdan kısa detaylarla bahsedeceğimi belirtmiştim. Şimdi keşfedebildiğim kadarıyla kataloğuma aldığım her bir orga küçük küçük bakacağız.

2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti reklamı ile basılan “İstanbul ve Orgları” isimli bir kitap mevcut. Edinmemekle çok bir şey kaçırmadınız, hatta bir org için borularının yarısının eksik olduğu yazarken bizimkiler o orgu komple restore edip konser verdi, enteresan değil mi?

Şimdi biz orglarımızı tek tek, hafifçik daha tecrübeli bir göz ile inceleyelim:

Bu ilk yazımızda önce İstanbul’dan başlayacağız, bir sonraki yazıda başka şehirlere değineceğiz.

Kataloğumdaki sıra ile gidersek ilk durağımız Tarlabaşı’ndaki Alman Protestan Kilisesi. Tabi ki Alman orguna sahip, ancak şu an ki Pastor’ün haklı ve hafif korumacı tavrından dolayı orga erişim biraz zor. Orgçu bulamamış olsaydı ben de giremiyordum, çalan da piyanist bir dostumuz bu arada. Zaten orjinalliği bozulmuş ve stili değiştirilmiş bir org. 1884 Gesell yapımı, iki klavyeli, 1964’te Werner-Bosch tarafından restore ve değişim görmüş, 2000'li yıllarda da Gesell'in torunları olan Schuke firması bir restore daha yapmış, bu işlemlerden sonra yine de hoş bir org kendisi.

Ayrıca Alman cemaatine bağlı bildiğim kadarıyla Galata tarafında Avusturya Lisesi şapeli olan St. Georg ve Nişantaşı'nda bulunan St. Paul şapellerinde de dijital orglar var.  

İkinci sırada, Alman Protestan Kilisesi’nin tam yanında olan Ermeni Protestan Kilisesi. Yanlış hatırlamıyorsam Amerikan misyonerlerin Ermeniler ile ilgili planlarının bir parçasıydı bu kilise. Tabi ki Amerikan orgu var, Kimball marka. Biraz da elektrik donanımlı. İki klavyeli, konsola bakarsanız bir kaç bin borusu var dersiniz, ama büyüklüğüne bakarsanız 300-500 boru anca vardır, elektriğin gücü işte. Yapım yılına ilişkin kısmi bilgilerimiz var. Şu an kullanılabilir durumda değil, biraz işi var hayata dönebilmesi için.

Sırada, zamanında senede en az 3-4 org resitaline ev sahipliği yapan, her pazar da geleneksel kilise konseri verilen Boğaziçi Üniversitesi ve orgları var. “Orgları” idi en azından, şu an bir orgları mevcut. Önceden Albert Long Hall’da ayrı, şapellerinde ayrı org vardı. Bu konuda detaylı bir yazı yakında gelecek, kütüphaneler açılınca. Günümüzdeki org, 1912-13 kayıtlarında haberi verilen ve 1913'te de topraklarımıza gelen, Norman & Beard yapımı bir İngiliz ürünü, 3 klavyeli bir güzellik, maalesef geleceği ve yakın geçmişi pek parlak görünmüyor -inşallah haksız çıkarırlar beni-, sıklıkla kullanılır olduğu dönemlerden şu an belki senede bir kullanıldığı bir dönemde. Tamiri ve bakımı konusuna ben girmiyorum ama söyleyebilirim ki maddi yetersizlikler yüzünden yurt dışından "organ-builder" meslek grubundan bir ekip getirtilemediği için yıllarca emeğini esirgememiş bir hocamızla beraber kendi kurduğu ekip bu konuyla ellerinden geldiğince ilgileniyor. Sahnede çukurda olmasını anlamlandıramıyorum hala sadece, şöyle kendini göstere göstere duraydı ya. İnternette araştırırsanız, hakkında komik hikayeler duyabilirsiniz, yapıldığı sıra Balkanlar'ın en büyüğüymüş ya da dini amaçlar dışında yapılmış ilk orgmuş falan filan gibi, hatta bir sitede tamiri sırasında kullanım kılavuzunun bulunamadığı bile yazılmıştı, bulaşık makinesi ya bu kullanım kılavuzu olacaktı içinde :D Orgun kullanımının tekrar eski zamanlarındaki gibi olacağı günlere dönmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz...

Sırada, Şişhane’de bulunan Kırım Kilise’si var. 1911 yapımı, Hill and Son marka, iki klavyeli başka bir İngiliz yapımı org. Geçen yazıda bahsettiğim, kendine Istanbul Pipe Orgam Team adını veren çocuklar tamir yapmış, konser vermiş. Anlattıkları kadarıyla orgu pislik götürüyormuş, hatta içinde ölü bir kuş ya da fareye ait bir iskelet bile bulmuşlar. Hatta gariptir ama ana klavyede Clarinet registeri var, ama içerde hiç klarnet borusu yok. Ayrıca İngiliz orglarında Klarnet seslerini zaten ana klavyede görmezsiniz, hmmmm enteresan… Birisi arada tamire geliyormuş, 10 dk kalıp yaptım diyip parayı alıp gidiyormuş, ama orgçu çalmaya gelince aynı sorunun devam ettiğini gözlemlemiş hep. Restorasyonun özeti bahsettiğim grubun YouTube kanalında mevcut. Bu kilise bir Anglikan kilisesi, yani İngiliz hükumetine bağlı. İstanbul'da yanlış bilmiyorsam üç tane Anglikan kilisesi var, bunlardan ikisinde org var. Bu kiliselerin baş pederi de son derece yardımsever ve anlayışlı, çocuklar sevmiş baya.

Şimdi, yine Şişhane taraflarında bulunan Dutch Chapel (Union Church) var. Peşini bırakamadığım, gizemli bir yer burası. Taradığım bir kaynakta 1914 yapımı bir İngiliz orgunun varlığından bahsedilmiş, Rutt marka, şu an ortada yok. Eğer bugün giderseniz sadece ön boruları sergilenen bir kalıntı görürsünüz. Kalıntıların yanına çıkarsanız, iki klavyeli bir konsol vardır, konsolun marka etiketinde ise org yapımcılarına aşina kişilerce okunduğunda önünde diz çöktüren bir isim yazılıdır: “Cavaille-Coll”. İnsan ilk başta diyor ki, nasıl bir kilise böyle bir orgu hiç eder, borulara hasar verir bir de üstüne hala sergiler? Çok acımasız olmamak lazım sonuçta onların da kendince sebepleri var. N’olmuş yani kilise küçükse ve cemaat genişliyorsa ve daha fazla sandalye koyabilmek için orgu kaldırdılarsa? E bir de şimdi orgun adam gibi çalışması için baktırmak gerekiyor, e ona da para lazım, e para gelmesi için cemaat lazım, orgu da duvar ustasına emanet edemezsiniz ya (ettiren oldu detayları sormayın :D), dolayısıyla orgdan vazgeçmek onlar için mantıklı idi. Allah’tan düzgün bir yere kaldırmışlar sanırım. Peki ne bu “Cavaille-Coll”? Bu soy isim direk olarak, büyük Fransız org yapımcısı Aristide Cavaille-Coll’e atfedilir. Babası ve dedesi de bu meslekten değerli kişilerdi. 20.yy’a ramak kalmıştı ki Hakk’ın rahmetine kavuştu Aristide mübarek, toprağı bol olsun. Ancak bu org onun elinden çıkmadı, hatta çırağının bile elinden çıkmadı. Bu orga ilişkin bana sağlanan her bilgi 1925 yılında Notre Dame de Sion için yapıldığını ve Dutch Chapel’e ise 1976’da kısmen getirildiğini anlatıyor. Ancak yine de orgun bazı detayları bana 1928 sonrası yapıldığını anlatıyor, hmmm… Zamanla öğreneceğiz bakalım detayları. He tabi tahmin ettiğiniz üzere, org şu an kullanılamaz durumda...

Şimdi sırada herkesin bildiği, İstiklal’de yürürken önünden geçip hayranlıkla baktığımız meşhur St. Antuan Kilisesi var. Bu kilisede 1947'de yapılıp 48'de getirilen Mascioni marka bir İtalyan orgu var. 3 klavyeli bir dev kendileri. Elektrik mekanizması da var, çok havalııııııı… Çok registeri var gibi görünse de bir çoğu uzatma registerler, yani hali hazırda var olan boruların yeniden kullanılmasıyla yapılmış. Ermeni Protestan’daki org gibi yani, ama 3-5 kat daha büyüğü. Sene 1947… İkinci Dünya Savaşı biteli çok olmamış, metal bulmak da zor… Firma bana orga ait belgeleri göndermek istemedi, hmmmm… Orgun içini incelediğimde Alman stili izleri de görmüyor değilim hmmmm… Ama sen İtalyan orgusun aslında hmmmm… Aklıma lisede bilgisayar kasası topladığım zamanlar gelmiyor değil… Dedektifçiliğin en güzel yanı eğlenceli gerçekleri ve aslında kimsenin fark etmemiş olabileceği detayları görebiliyorsunuz. Ama yine de kendileri gayet güzel bir org ve çalması her zaman keyifli oldu. Sesi genel olarak tüm armonikleriyle duyabilirsiniz. Ama yine de benim için St. Esprit orgu daha kapasiteli, geleceğiz birazdan oraya da…

St. Antuan’dan devam edeceğiz. O kilisenin alt katında bir de Kripta bölümü var, minik bir kilise daha yani. Bazı cemaatlerin ve Polonya topluluğunun ibadet ettiği bölüm orası. Orada da harika bir yapımcının elinden çıkmış 1893 yapımı, iki klavyeli, her şeyiyle klasik bir Gebrüder-Rieger orgu var. Bizim çocuklar geçmişte minik bir tamir yapıp hayata döndürmüş, hatta asıl çocuk bir iki ayinde çalmış bile, herkes memnun, bizimki hariç... Çünkü tam kapsamlı bir tamir peşinde ve müzakereler virüs illeti yüzünden sekteye uğramış durumda. Neyse konumuza dönelim… Elimdeki belgelere göre, bu org Sarıyer’deki St. Mary Kilise’si için yapılmış. Ancak Sarıyer cemaati gittikçe azalan bir yapı gösterdi ve bu hoş orga çok ihtiyaçları kalmamıştı, ne zaman olduğunu bilmediğimiz bir tarihte kim tarafından yine bilmiyoruz org St. Antuan’a taşınıp kuruldu. Şu anda da gayet kullanılabilir durumda.

Karaköy’de St. Benoit Lisesi’nin şapelinde de Louis Debierre üstattan çıkma bir pozitif org var. Kaplumbağa mantığıyla yapılan orglardan, minik ve tüm borular kasa içinde klavyeye çok yakın durur. Herşey bir arada. Debierre isminin önemi şuradan gelir, beyefendinin torunu Cavaille-Coll firmasının 1929’larda başına gelir 1934’lere kadar bu görevde kalır, iyi de yapımcıdır. Bu okul Debierre ustadan bir org alır, sonra Notre Dame de Sion da ikinci orgunu (neden ikinci olduğunu anlayacağız) bu yapımcının varisinden alır? Hmmmm, anlayacağız bakalım bir ara… Org şu an kullanılamaz durumda, belki bir gün bir telefon ederler.

Geldik adından sıkça bahsettiğimiz St. Esprit Katedrali orguna. 1897 yapımı gerçek bir şaheser. Zarif, iki klavyeli, Gebrüder-Rieger marka. Bana kalırsa İstanbul’da sahip olduğumuz en güzel org. Tonal yapısına baktığımızda her şeyin incelikle düşünüldüğü, güçlü-hafif her karakterin hesaba katılıp bu güzel katedrale olabilecek en güzel şekil ve özelliklerde yapıldığını görüyoruz. Bu orgu çalmak her zaman keyifli olmuştur ve genel olarak geniş bir repertuvar çalabilirsiniz. Yapımında, icracıya da kolaylık olsun diye ana klavye hattına Barker makinesi bile bağlanmış. Yani ağır bir tuşu parmak gücünüzle içeri bastırmak yerine, siz hafifçe basarsanız gerisi ciğerdeki havanın basıncı tarafından halledilir. E tabi sistemi karmaşıklaştıkça org da daha nazlı bir hal alıyor. Bizimki stajdan dönünce orgun büyük çoğunluğunu söküp gerekli işlemleri yapıp yeniden takmış. Bu org aynı zamanda Artisan Organizasyon’un düzenlediği Opus Amadeus Uluslararası İstanbul Org Festivali’ne de sahiplik yapmaktadır. Kaçırmamanızı tavsiye ederim. Bizim org takımı da bu orgda ve St. Antuan'da bir workshop düzenler muhtemelen.

Sırada yine bir Anglikan kilisemiz var, orgu olan 2. Anglikan kilisesi, St. Helena Şapeli. Taksim’de Tepebaşı’nda Radisson Blue otelin hemen yanındaki Chapel restoranın içinde Azize Helena size el sallar camdan. Bu orgun yapım tarihini ilk başta bulamamış olsak da, sağolsun birileri belge paylaşmada istekli olunca 1888 olduğunu bulduk. 2 klavyeli, Hill and Son yapımı bir İngiliz eseri, ayin için tasarlanmış mütevazi bir org. 2000’lerde bir ara bir bombalama olayı olmuş İngiliz Sefareti’nin oralarda, bu kilisenin tavanı da orgun üstüne çökmüş, sonra birileri tamir yapmış, toparlamışlar sonuçta ama tabi olduğu kadar yani. Bizimkiler bu orga da el atıp olabildiğince düzeltip bir konser verdiler. Ama bazen çözülmeyen sorunlar kalabiliyor, atölye lazım, araba lazım, tabi ehliyet de lazım :D

Şimdi de Şişhane tarafında Odakule’nin karşı sokağından inince önümüze çıkan Fransız Sarayı’na bir göz atalım. İçerisinde yer alan St. Louis Şapeli. 8 Aralık 1894’te Joseph Merklin firması tarafından buraya 2 klavyeli bir org geldi, bu firma Fransa’da tanınmış bir yapımcı. Adam aslında Alman kökenli ama sonradan Fransız vatandaşı olmuş, hatta başarısı Cavaille-Coll ile karşılaştırılmış. Ama muhtemelen bizimkilere Cavaille-Coll’den daha uygun bir teklif yaptı o sıralarda. Bu org şu an yok ve nerede bilmiyoruz. Maalesef Fransız otoriteler de bu org hakkında bir bilgiye vakıf değiller, araştırıp bulacağız bakalım kendi imkanlarımızla bir şekilde. Merklin amcadan sonra ise 1925 -yine 1925- tarihinde bizleri bir Cavaille-Coll orgu karşılıyor. Marka etiketinde Mutin Cavaille-Coll yazıyor. E bizimkinin adı Aristide idi, Mutin kim? Mutin abi asıl hocamızın çırağı, bizim Aristide vefat edince başa geçiyor ve ustasından öğrendiği tüm bilgiyi bu geleneği ve adı yaşatmaya adıyor. Ama Mutin de 1923’de emekli olmuş. 1925’de neler olmuş da iki Cavaille-Coll orgu da bir yerlerden bir yerlere taşınmış? St. Louis içinde kısaca orgun tarihinden bahsedilmiş, 1925 senesinde bizim paşa çocuklarından olan İbrahim Tevfik Efendi’nin konağından getirilmiş. Osmanlı hanedanlığında müzik işleri ile uğraşan bir paşanın oğlunun konağında bir kilise orgu, hem de tuzlu bi tane, hmmmm… Araştıracağız bakalım neler çıkacak. Yapım yılını tam bilemiyorum, ama 1908-1923 arası olduğunu söylüyor bize org, detayları zamanla öğreneceğiz. Şu an kullanılamaz durumda, müzakereler devam ediyor.

Yine İstiklal üzerinde bulunan bir Latin Katolik kilisesi var. Santa Maria Draperis… Zarif merdivenlerin indiği hemen göze çarpmayan bir kilise. İçeride 1859 yılına ait, bilinen ve çok önemli İtalyan org yapımcısı ailesi olan Bossi’lerin elinden çıkmış, güzel vatanımdaki en eski orglardan biri. İki klavyeli, ama aslında konsola bakarsanız tipik bir tek klavyeli İtalyan orgu modelidir, ikinci klavyeyi kim niye ekledi bilemiyoruz. Kilise otoritesi her ne kadar orgun kullanılabilir olduğunu söylese de, org bir orgçuya ihtiyaç duymadan kendi kendine ötüyor havayı bulunca, her insanın “çalışıyor” kavramı farklı tabi :)

Gelelim adından daha önce de bahsettiğimiz Sarıyer St. Mary Kilisesi’ne. Bu kilise Sarıyer Büyükdere’de sahile çok yakın mükemmel konumuyla, geniş ferah bahçesiyle harika bir kilise. Aslında St. Antuan kriptasında şu an duran orgun burası için yapıldığını ancak azalan cemaate bağlı olarak taşındığını söylemiştik. Bu kilisede de şu an 1896 yapımı, tek klavyeli ve pedalsız bir Gebrüder-Rieger orgu bulunmakta. Bu org da aslında Notre Dame de Sion lisesinin ilk şapeli için yapılmış. Ama işte ilk şapel yıkılınca, St. Antuan’ın orga ihtiyacı olunca, St. Mary de orgsuz kalınca NDS Fransız Lisesi büyük bir hayırseverlik yaparak orgu St. Mary’e bırakmış. Bizim ekip bu orgu da tamir edip konser vererek çok uzun zamandır konuşmamış bir güzelliği hayata döndürdü. Tamir yaparken hatta üzerinde bazı demonte ve monte tarihleri bulmuşlar. Umarız ayinlerde de kullanılacak kiliseler açılınca.

Sırada yine Şişhane-Galata bölgesinde bulunan bir kilise var. St. Piyer Kilisesi. Burada da 1875 yapımı, yine en eski orglardan biri, Camillo Bianchi marka tek klavyeli tipik bir İtalyan orgu var. Hatta gök gürültüsü efekti ve zillerin de olduğu gayet oynak bir org bu. Bu kilisede daha önce çalışmış bir papaz sayesinde org şu an gayet iyi durumda, e biraz akort ve bakım gerekiyor tabi ama o papaza çok şey borçluyuz, zira beni yıllar önce kabul edip ilk org tecrübemi yaşatan da kendisidir.

Şimdi küçük naçizane bir şapel daha, Tarabya’da bulunan Alman Konsolosluğu mülklerine ait Christopher Şapeli. Burada 1954 yılına ait, Walcker isimli Alman firmadan çıkma bir pozitif org var, ama St. Benoit’te olandan daha büyük, tek klavyeli ve pedal klavyesi de mevcut. Bildiğimiz kadarıyla bu org Ankara'da bulunan Alman Kilisesi için yapılmıştı, ama yanlış hatırlamıyorsam sonradan bu kilise cemaat azlığından ya da başka sebeplerden kapanıyor, org da Alman Lisesi'ne transfer oluyor, ya da lisenin şapeli vardı ve oraya kurmuşlardır tam bilemiyorum. Okulda biraz kullanılmış olsa da sonradan bir odada yalnız bırakılıyor org, ancak 2011 yılında Alman cemaati hayırlı bir işe vesile olarak orgu Ankara'dan aldırıp Tarabya'ya kurduruyor. 2015 yılında bir org teknisyeni de bakıma gelmiş biraz uğraşmış sağolsun. Sanıyorum şu an kullanılabilir durumda. Daha önce de dediğim gibi Alman otoritelerinin mekanlarına erişim biraz zor, o yüzden sınırlı bir detay verebiliyorum ancak.

Sırada yine bir okul var, Boğaziçi Üniversitesi’nin kardeş okullarından biri hatta. Üsküdar Amerikan Koleji. Elimizdeki bilgilere göre org 1885 yılına işaret ediyor, Bevington marka iki klavyeli bir İngiliz orgu. 1987 yılında bir musiki üstadı olan Şara Mumcuyan tarafından tamiri yapılmış, bu konuda da detaylı bir yazı gelecek. Ama yine de orgun bir borusu üzerine yazılmış Revington yazısı kimsenin dikkatini çekmemiş herhalde. Hatta okul otoritesi de kimmiş la bunlar hakkaten diyip hiç araştırmamış. Google hemen "bunu mu demek istediniz?" diye düzeltirdi, Revington diye bir firma yok ki, Bevington var. Org arada bir tamir görmüş, geçmişte resitaller de verilmiş, okul içinde de binalar yenilenirken falan taşınmış biraz. Şu an da bir tamir operasyonu devam etmekte olup, salgın mevzularıyla biraz duraklamıştır muhtemelen, Boğaziçi Üniversitesi'nin orgunu ayağa kaldıran hocamız ve ekibi ilgileniyorlar, kendilerine de çok kolaylıklar diliyoruz :)

Son olarak Osmanlı Hanedanlığından ve Dolmabahçe Sarayımızdan da bahsedelim.
1599-1600 yılları arasında İngiliz org yapımcısı Thomas Dallam Kraliçe I. Elizabeth’ten Sultan III. Murat Han’a bir org hediye getirdi. Bu org, klavyesi olduğu kadar, bir kurma kolu sayesinde kurulabilip kendi kendine de çalabiliyordu. Üzerinde bulunan saatin de yardımı ile her saat başı org kendi kendine çalabiliyordu, üzerinde trompet çalan melek heykelleri de bu müzikal gösteriye eşlik ediyordu. Dallam’ın günlüğü dönem İngilizcesi ile pdf olarak internette mevcut ve saray hakkında da enteresan bilgiler var. Padişah her ne kadar ilk başta orgu beğense de sonra pek yüzüne bakmamış bildiğim kadarıyla, sonra gelen padişah da enstrümanı fazla cüretkar bulup yaktırmış. Ups…
Ama padişahların kendi kendine çalan enstrüman merakı pek bitmemişe benziyor. 19. yy. ortalarında kurulan Alman Welte & Sons firmasının yaptıkları bizim saraylıların ilgisini çekmiş. O sıralar ülkemizde de çok sayıda yabancı müzisyen ve müzik öğretmeni mevcut, batı müziği de baya bi sevilmiş zaten, neden bir iki paşa ve çocuğu almasın ki? Welte firmasının ürettiği “orkestrion” adını verdiğimiz bu kendi kendine çalan, tıpkı kilise orgu gibi boruları mevcut olan, hatta ek olarak davul ve zil gibi oynak seslerin de bulunduğu enstrümandan iki model satın alınmış. Amerikan kovboy filmlerinde ya da bazı çizgi filmlerde kendi kendine çalan piyanoları görmüşüzdür. Dönen bir rulo ve hava delikleri vardır, enstrüman bu sistemle çalışır. Aynen orkestrion da. İstanbul’dan Burhaneddin Efendi Welte orkestrionlardan 2 numaralı modeli, ve maalesef posterinden adını tam anlayamadığımız ama II. Abdülhamit olduğunu tahmin ettiğim padişah ise bu enstrümanlardan geniş olan 9 no’lu modeli satın almış. Firma posterlerinden başka bu konuda elimizde bir kanıt yok maalesef, reklam amaçlı yapılmış olabileceği de ihtimaller arasında tabi, enstrümanların günümüzde saraylarımızın birinde mevcut olup olmadığını da bilmiyoruz. Araştırıp göreceğiz bakalım neler çıkacak.

Gelelim Dolmabahçe Sarayı’na. Selamlık koridorunda, yanlış hatırlamıyorsam kırmızı odanın yan tarafıydı, padişahın kaftanlarını astığı bir dolapmış gibi görünen, maalesef bir açıklamanın da mevcut olmadığı, ahşap bir dolaba benzer bir kasa var. Bir sitede, son Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından dönemin padişahına (yine II. Abdülhamit olduğunu düşünüyorum) hediye edilmiş olan kilise orgu olarak bilgi verilmiş. Hemen düzeltelim, org değil o da bir orkestrion. Kimden kime geldiği ile ilgili ise kesin bir bilgi maalesef elimizde yok, ama enstrümanın ekspertizi müzakara sürecinde, şu illet virüs günleri bir geçsin umarız bu orkestrionun da hikayesini dinleyeceğiz.

Buraya kadar sıraladıklarımız şu an mevcut olan, İstanbul’da kullanılabilir kullanılamaz olan orgların bir listesi ve minik özellikleri. Gerçekten de beklenenden fazla değil mi? Peki ya geçmişte gelen ama şu an olmayan orglar?

En çok merak ettiğim, St. Esprit Katedrali’nin şu an mevcut olan orgundan önce de bir orgu varmış ve yenisi gelince Kadıköy’de bulunan Assumption Kilisesi’ne bağışlanmış ama şu an orada bir org yok maalesef.
Aynı şekilde Fransız St. Louis şapeline 1894’te gelen Merklin orgu nerede?
Ya da Dutch Şapelde adı geçen 1914’e ait Rutt?
1886 yılına ait bir kontrat var, yapımcı yine Camillo Bianchi, orgun özellikleri belli parası da ödenmiş, Bakırköy’e gelecekti ama yok, peki nerede?
Üsküdar Amerikan Koleji’nin tarihini anlatan bir kitapta 1882 yılına ilişkin bu okul henüz Ermeni kızların okuduğu ve Adapazarı'na taşınmadan önceki dönemdeyken Estey marka bir orgdan bahsedilir. Estey bir Amerikan firmasıdır. Nerede şimdi? Ermeni Protestan kilisesinde de Amerikan orgu vardı değil mi? Bilmem ilginç mi :)
1920 tarihli bir kaynakta Ermeni Gregoryen kilisesinden bahsedilir ve bazen orgu kullanırlarmış, bu org neydi ve şu an nerede bilemiyoruz maalesef.
Aynı kaynakta Üsküdar American Misyoner Şapeli’nde de org olduğu belirtilir. Üsküdar Amerikan Koleji şapeli olması lazım. Ama bu okulun tarihinin anlatıldığı kitapta 1930 yılında Robert Koleji’nin bir org hediye ettiği yazar. Yani 1882’deki Estey’i ya Üsküdar'a kadar demonte edip bir kaç yer değiştirerek taşıdılar, ya da Üsküdar kampüsünde yeni bir org alındı bilemiyoruz, kütüphaneler açılınca bu detaylara ulaşacağız.
1920 yılına dayanan kaynakta tüm Fransız Roman Katolik kiliselerinden sadece St. Antuan orgsuz olarak anlatılmış, çünkü 1948’e daha var.
Günümüzde Yeldeğirmeni Sanat Merkezi olarak bildiğimiz Notre Dame du Rosaire de bu kaynağa göre orgu olan bir kiliseymiş, ama nerede?
Aynı kaynağa göre Pera’da bir cizvit kilisesi varmış, orada da varmış org ama şu an ne kiliseyi ne de orgu biliyoruz.
Şu an mevcut olan kadar, yine de azımsanmayacak sayıda bilmediklerimiz ve ulaşamadıklarımız da var. Sadece İstanbul’da da değil, bir sonraki yazıyı bekleyin :)

Maalesef binlerce kaynağı tarasak da aydınlatamayacağımız bir çok hadise var. Çok soru sormak da her zaman hoş karşılanan bir konu değil. Sabırla, zamanla, doğru kişilere doğru soruları sorarak gerçeklere ulaşacağız umarım. Keşke bir de orgları olan bazı otoriteler orglarını hem yaptırmamak hem de boş boş tutmak yerine bir okula falan bağışlasalar da hiç olmazsa birileri hayrını görse.

Ayrıca şöyle bir detaydan bahsedelim, orgları anlatırken eğer pedal klavyesinden hiç bahsetmemişsek pedal klavyesi illa ki vardır. Bildiğim kadarıyla sadece Sarıyer St. Mary’deki orgda pedal klavyesi yok. Ayrıca orgların görselleri ve ses tablosu bilgileri için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz, toparlandığı kadarıyla yüklendi bilgi bankasına.




Bu blogdaki popüler yayınlar

Enstrümanların Kralı: Kilise Orgu

Piyanoya yeteneğim var mı? Enstrüman çalabilir miyim?