Türkiye ve Orgları -2-


Türkiye ve Orgları -2-

Kilise orgunun prensipleri, ülkemizdeki faaliyetleri ve İstanbul’da bulunan bulunmayan orglara ilişkin bir önceki yazdığım yazılar blogta durmakta, bu yazıya geçmeden önce orga meraklı kişilerin bir önceki yazıları okuması tavsiye olunur.

Orgları listelediğimiz yazımızın 2. serisinde İstanbul dışında bulunan bulunmayan orglara değineceğiz. Önce İzmir ile başlayalım…

İlk orgumuz, Aziz Yuhanna Katedrali’nden. Daha ziyaret edemedik maalesef. Fotoğraflar yine tek klavyeli tipik bir İtalyan orgu izlenimi verse de, aslında iki klavyeli. Markayı okuyamıyoruz, bana anlatıldığı kadarıyla, orgun büyük bir bölümü 40-50 yıl önce çalınmış. Yapımcısının Bossi ailesi olması lazım. Kalan parçalardan bir şekilde yararlanılır aslında, bakalım göreceğiz. Şu an kilisede dijital bir org mevcut.

Sırada Buca Katolik Kilisesi var. İzmir ziyaretimiz sırasında bu kiliseyi ve orgu görebilmiştik. Vegezzi-Bossi marka muhtemelen 1950’lerden kalma org şu an gayet iyi durumda ve güzelce çalınabilir. Tek klavyeli, eski İtalyan orglarından biraz farklı bir yapıda. İçeride de bir iki eğik kırık borusu var ama çok normal tabii ki. Gelecekte bir konser neden olmasın :)

Şimdi yine Buca’ya ama Protestan kilisesine gidiyoruz. Bu kiliseyi de ziyaret etmiştik. Protestan kilisesinden beklenebileceği üzere burada bir İngiliz orgu var, J.W. Walker & Sons yapımı, iki klavyeli, 1922 yılına ait, maalesef biraz eksik borusu ve mekanizma parçası mevcut. Yine de elde kalanlarla neler yapılabilir gelecekte göreceğiz. Register düğmelerinin olduğu bölüme bakarak birilerinin geçmişte bir şeyleri kurcaladığını anlayabilirsiniz, hmmmm yine mi duvar ustaları yoksa? Savaş zamanı soba olarak da biraz görev yapmış sanırım :)

Sırada bizim için aşırı önemli bir org var. St. Helen Kilisesi’ne ait 1904 yapımı bir Estey org. Aslında org İzmir’deki International College için ısmarlanmış, 1922’ye kadar da izini sürebiliyoruz, sonra okul binası sanırım Kızılçullu Köy Enstitüsü olarak kullanılmıştı, sonradan da NATO’ya geçiyor. Org o sıralar bir ara taşınmış olmalı, Allah’tan taşıyan işi biliyormuş da tek parça taşımış orgu. Bu zor zamanlar geçtikten sonra bu orga detaylı bir ekspertiz ve detaylı bir restorasyonun yolu açılmış olacak, sabırsızlıkla bekliyoruz. Ziyaretimiz sırasında kısacık da olsa bir bakabilmiştik, biraz işi var tabi. Bir sürü öğrenci görmüş, olaylar yaşamış bu orgun yeniden hayata döndürülüp kutsal kadim müziğin icrasının hazzını almak tarif edilemez olacak.

Şimdi İzmir’deki Anglikan kilisesine gidelim. St. Mary Magdalene… Altın rengine boyalı ön boruları ve boyutunun muntazamlığı ile ilk bakışta tatlı bir pozitif org havası verse de bu aslında bir reed org. Yani içinde boru yok, görüntü boruları sadece estetik amaçlı. Reed orglar klasik kilise orglarının aksine başka bir sistemle çalışır ve ses borulardan değil, yine basınçlı hava ile, ama titreşen metal çubuklardan gelir. Bu çubukların şekli ve özelliğine göre farklı ses tınıları oluşur. İki klavyeli bir Estey güzeli bu org da. Yapım yılından tam emin değilim ama 1910-20’ler arası olduğunu anımsıyorum. Ziyaretimiz sırasında bu orgu da keyifle çalmıştık.

Sırada St. Polikarp Kilisesi var. Buradaki org da tıpkı St. Helen’deki Estey gibi bizim için büyük öneme sahip. Kendisi 1899 yapımı, Walcker marka çok estetik bir kasaya sahip mütevazi tek klavyeli bir Alman güzeli. Üzerinde daha önce bir ekspertiz çalışması yapıldığına dair küçük bir not da var, 2016’da yapılmış. Maalesef henüz kendilerini ziyaret edemedik ama yakındır :)

Alsancak’a gidelim şimdi de. Rosario Kilisesi. Burada da bir Mascioni var, 1929 yılına ait iki klavyeli bir güzellik. Bana yıllar önce İstanbul St. Piyer Kilisesi’nde orgun kapılarını açan rahip şu an bu kilisede hizmet veriyor ve tahmin edebileceğiniz gibi orgun durumu gayet iyi, yani en azından en son haber aldığımda iyiydi. Bu orgu da bir kere çalma şerefine eriştim ama maalesef o zamanlar çok tecrübesiz olduğum için ne yaptığıma ve ne çaldığıma dair hiç bir fikrim yok şu an :D

Şimdi de Alsancak’ta Santa Maria Kilisesi’ne bir bakalım. Ziyaretine henüz gidemediğim halde detay verebileceğim tek yer sanırım. Burada da tipik bir İtalyan orgu var. Ziyaret edemediğim için henüz kesin bilgilere sahip değilim ama Arkas Holding tarafından 2014 yılında org İtalyan firma Mascioni’ye restore ettirilmiş. YouTube’da videolarına ulaşabilirsiniz. Videodaki karelerden de orgun markasını okumak imkansız ama bazı kuşlar bana Gaetano Zanfretta’ya ait olabileceğini söylediler, yapım yılı 1860-70 arası bir dönem sanırım. Arkas Holding’den Allah razı olsun, mükemmel bir projeye imza atıp, Mascioni gibi büyük bir firmaya kim bilir ne meblağlar ödeyerek orgu restore ettirdiler ve yaşama döndürdüler. Mascioni firmasından da elimizde iki org var, biri İstanbul’da St. Antuan Kilisesi’nde, diğeri burada İzmir’de Alsancak Rosario Kilisesi’nde, gayet de iyi orglar. Ancak konser videosunu izlerken nedense bazı hayaller yıkılmadı değil. Orgun ağır akorlar karşısında havasızlıktan ölen ciğerleri, akortsuz registerleri, seslendirmesi düzgün yapılamamış borular, çalışmayan pedal tuşu gibi detaylar bizi üzdü. Bu restorayonun detaylarının geçtiği sitede ise çalan orgçunun kimliği detaylıca anlatılmış. Şimdi kısaca iki tür icracıdan bahsedelim. Birinci tür, enstrüman ne olursa olsun onun kapasitesine göre repertuvar belirler ve dinleyenden biraz kültür birikimi bekler, popüler parçaların o icracı için pek anlamı yoktur, o güzellik ve estetik peşindedir, enstrümanına da saygı duyar. İkinci grup icracı ise halk çocuğudur, enstrüman repertuvarın altından kalkarmış kalkmazmış pek umrunda değildir, halkın gözünde popüler olan parçayı yine de çalar o, ki bu şekilde yapılan ve ortaya güzel icra çıkmayan konserler bana göre hakaret anlamı taşıyor. Nasıl olsa anlamazlar diye çalınmış gibi. Hemen burada, piyano telleri koparan Beethoven babamızın ya da keman telleri kopan Paganini üstadımızın böyle bir grupta olmadığını belirtelim, onlar çağının ötesinde eser yazmak istediler de enstrüman o günün olanaklarıyla bir yere kadar cevap verebiliyordu. Ancak bahsettiğim grup icracının bestecilikle bir alakası yok, onlar hali hazırda yazılmış ancak enstrümanın kaldıramayacağı eseri yine de popüler diye çalan grup. Bu bahsi geçen konserde de Bach hocamızın “popüler” re minör toccatası çalınmış, bu parçanın Bach’a ait olduğunun da pek kesinliği yok bu arada... CV’si bahsettiğim sitede yazıldığı gibi kabarık bir orgçu daha ilk provasında hemen repertuvarını değiştirirdi böyle bir orgda. Videoyu izlerken hassas kulaklarınız tam olarak duyacak nedenlerini zaten. “Sen de amma yerin dibine gömdün be kardeşim...” diyor içimden bir ses, o yüzden fazla uzatmıyorum, sonuçta ortada bir emek var, org restore ettirilmiş, konser verilmiş, eyvallah diyelim…

Şimdiye kadar İzmir’e ait 8 tane mevcut org keşfedebildim ama şu an orada olmayanlar da var. Kısaca bir bakalım.

İzmir’de bir levanten aile yaşar. Giraud ailesi. Bu ailenin bir ferdi olan Edmund Giraud, bir iş adamı olmasının yanında iyi derecede piyano da çalardı, org da severdi hınzır. 1926 yılına ait bir mektupta muhataplar Oriental Carpet Manufacturers Smyrna ve Welte org firması. Edmund Bey’ler, kendisine gelen bu 3 klavyeli, küçük boyutlu ama büyük işlevli orgdan memnundur. Ama seviye atladıkça her halde yetersiz gelmeye başladı ki 60’larda daha büyük bir org sipariş etti, bu sefer Werner-Bosch firmasından. 1965 yapımı ve daha bir klasik kilise org formatında, iki klavyeli bir nadide enstrüman bu. İkincisi gelince beyefendiler ilk orgu ne yaptı peki? Kimilerinin yaptığı gibi eve daha çok misafir sığsın diye bi depoya mı kaldırdı? Hayır… Ankara Devlet Konservatuarı’na bağışladı… Bizde de org bölümü ya da dersi olmadığı için olacak ki, konser salonunda daha işlevsel olur diye Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın salonuna kurdular. Ancak Edmund Bey yeni orguna çok da doyamadan maalesef toprak oluyor, Allah rahmet eylesin diyelim. Bu yeni ve daha büyük olan org da CSO’ya bağışlanıyor ve hemen eskisi ile değiştirilip bu hoş org konuluyor. Bir önceki orgun detaylarını sormayın :) Bazı sitelerde, 5000 borulu, dünyanın en büyüklerinden falan diye atıflarda bulunulur da siz inanmayın, derler öyle şeyler :D Evet buraya kadar her şey yolunda, internette ulaşabildiğimiz bilgiler bunlar…
Peki biraz daha deşersek ne çıkar acaba? Edmund Giraud tam olarak 1962 tarihinde toprak olmuş mübarek. Ama ikinci org 1965 yapımı, hmmm, hayaleti mi sipariş verdi adamın? Ayrıca Welte’den sonra kim bu Bosch? Hadi hikayeyi ve anlatılan bilgileri biraz düzeltelim, bizim çocuklar da instagramı güncellesinler bir ara hatta, ama tabii önce savımı kanıtlamam lazım.
Werner Bosch beyefendi aslında Welte firmasında çıraktı, 1945’te kendi firmasını kurdu. Yani 1926 senesinde ortada Bosch henüz yok. Edmund Bey de kalitesinden emin olduğu için bu firmadan orgunu söylemişti. 3 klavyeli ve 44 registerli bu org bu özellikleriyle İstanbul St. Antuan’ın 3 katlı orgundan daha büyük görünüyor, o yüzden bazı sitelerde 5000 boruluymuş aman Allah’ım dünyanın en büyüğüüüü gibi şeyler okuyabiliyoruz, ama aslında bir evin salonuna (köşk salonu) sığabiliyordu, elektriğin gücü işte, aynı borunun bir kaç registerda tekrar kullanılabilmesi durumu, Welte olayı biraz abartmış ama olsun :D Bana kalırsa Edmund Bey ikinci orgu hiç görmedi bile, hatta ölümüne yakın zamanlarda Welte orgunun hali zaten bakım gerektirir durumdaydı bence. CSO’ya gidişinin üzerinden birkaç yıl geçince de CSO doğal olarak demiştir yani bozuk zaten bari birilerini arayalım da gelip baksınlar diye. Welte’yi aradılar ama açan olmadı, çünkü firma İkinci Dünya Savaşı’ndan biraz önce faaliyetini durdurdu. Ama bu orgun dilinden anlayabilecek biri var, Welte’lerin gözde çırağı Bosch beyefendi. Zaten 1964'te İstanbul'a gelmişti Alman Protestan'daki orgu restore için, muhtemelen Ankara'ya da bi uğradı, şööööyle bir baktı ama dedi ki, bunun tamiriyle uğraşana kadar abim ben size günümüz org fikirleriyle bağdaşan bir org yapim mütevazi olsun bizim olsun, dedi. 1965’te yapmaya başladı 66’da da getirdi muhtemelen. Böylece hikaye daha mantıklı bir çerçeveye oturdu, Edmund Bey normal bir kişiden bekleneceği üzere -hepimizin evinde kilise orgu var zaten- sadece bir org sahibiydi, ölünce vasiyeti üzerine bağışlandı, orgu yapanın çırağı da yeni org teklif etti, iş kapandı bitti. Başlarken de “kısaca bakalım" demiştim iyi ki :D

İzmir’e geldiğini bildiğimiz ama varlığını henüz bulamadığımız bir org var. Alman Seifert yapımı. 1885’te kurulan firma bugün de hala faal durumda. Peki ben nereden buldum bu firmanın İzmir için org yaptığını? Kısmet işte… 1900 yılında, 2 klavyeli 23 registerli bir org gelmiş güzel İzmir’e. Hatta şu an hala bir şekilde oradaysa kendisi İzmir’in en büyük orgu. Ama geldiği lokasyon açıkça yazmıyor, Missionsstation Türkei yazıyor. Aslında ulaştığım bilgide İzmir de yazmıyor ama küçük bir araştırma ile Alman misyonerlerin İzmir’e geldiğini öğreniyoruz, o sıralar İzmir’de olan misyoner şapellerine harika bir org sipariş vermişler. Araştırmalarımız devam ediyor bakalım, umarım bulacağız…

Şimdi de biraz başka şehirlere bakalım.

Trabzon’da bildiğim kadarıyla bir tane dijital org var, konumuz dışı…

Mersin’de St. Antuan Co-Cathedral’de yanlış hatırlamıyorsam bir ara bir org varmış. Bir dostumuz vesilesiyle sordurmuştuk, kilise otoritesi biraz kaçamak bir cevapla bilmediklerini söylemiş. Bi ara varmış da bişeyler olmuş da hatırlamıyorlarmış falan gibi bir cevap. Kazılacak deşilecek çok konu var umarım bir gün buna da sıra gelir bakalım.

Başkent Ankara’mızda da bulabildiğim kadarıyla iki tane org var. Birini zaten detayıyla biliyorsunuz CSO konser salonunda. Diğeri de İtalyan Büyükelçiliği şapelinde. Aslında her elçiliğin şapelinde irili ufaklı bir şeyler olduğunu hissediyorum ama kanıtım yok tabii. İtalyan Büyükelçiliği maalesef pek paylaşımcı değil bu konuda, mail ve aramalarıma rağmen henüz org hakkında gram bilgi alamadım. Ama kapılar sonsuza kadar kapalı kalmaz diye düşünüyorum. Göreceğiz bakalım…

Umarım sizler için keyifli bir yazı dizisi olmuştur. Sık sık duyuyordum bizim ülkede org var mı sorusunu, sanıyorum naçizane bir cevap vermiş olduk bu yazılarla. Daha fazla bilgiye ulaştıkça hesaplarımızdan güncelleme yaparız zaten. Daha önce de belirttiğim gibi orglarımızdan tam olarak bilgi sahibi olup yükletebileceklerimizi bilgi bankasına gönderiyoruz sergilemeleri için, linki aşağıda:



Bu blogdaki popüler yayınlar

Enstrümanların Kralı: Kilise Orgu

Türkiye ve Orgları -1-

Piyanoya yeteneğim var mı? Enstrüman çalabilir miyim?